10 Aralık 2024 Salı
Suriye’de devrilen Baas rejimi ve Esad ailesinin iktidar döneminde, ülke genelinde adeta birer “ölüm merkezi”ne dönüşen sayısız işkence merkezi faaliyet gösteriyordu. Esad rejimini devreden grupların kontrolü ele almasının ardından Sednaya ve benzeri cezaevlerindeki rejim karşıtı tutuklular serbest bırakıldı. Ancak, bu serbestlik, Suriye’nin en korkutucu ve en yasaklı hapishanesinde yıllarca yaşanan acıların izlerini silemedi. Sednaya Hapishanesi’nde tutuklu kalan kadınların yaşadıkları, adeta bir kâbusu andırıyor. Rejim askerlerinin ve hapishane görevlilerinin sistematik tecavüzlerine maruz kalan kadınların, serbest kaldıklarında çocuklarının babalarının kim olduğunu bilmemeleri, yaşananların trajedisini bir kez daha gözler önüne serdi.
Uzun yıllar Esad rejiminin işkence merkezi olan hapishanede kalan bir kadın, “Hapishaneye girdiğimde 19 yaşında ve bekardım. Bugün 32 yaşındayım ve çocuklarım var. Babalarının kim olduğunu bilmiyorum” diyerek yaşadıklarını anlattı.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için uygulanacak asgari ücreti belirlemek amacıyla ilk toplantısını gerçekleştirdi. Toplantının açılışında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, asgari ücretin anlamına dikkat çekerek, “Aralık ayında belirlenen asgari ücret, genel bir ücret seviyesini değil çalışanlara ödenebilecek minimum ücreti ifade etmektedir” dedi. Asgari ücretin belirlenmesinde üçlü sosyal diyalog mekanizmasıyla hareket ettiklerini vurgulayan Işıkhan, “İşçi temsilcilerinin görüşlerini değerlendiriyoruz, işveren temsilcilerinin düşüncelerini dinliyoruz ve hükümet temsilcileri olarak adalet terazisini dengede tutmaya çalışıyoruz. Ayrıca ekonomik göstergeleri de titizlikle ele alıyoruz” ifadelerini kullandı.
Bakan Işıkhan konuşmasının devamında: “Bu kapsamda enflasyon oranı, vatandaşlarımızın satın alma gücü, iş gücü piyasalarının ihtiyaçları, ekonomik büyüme, istihdamın korunması ve artırılması gibi ekonomik ve sosyal koşulları detaylı bir şekilde analiz ederek hem işçi hem de işveren taraflarının memnuniyetini gözeterek adil bir asgari ücret belirlenmesini ümit ediyoruz. Hükümetimiz çalışanlarımızın alın terinin karşılığını almasını sağlamak ve onların refahını sürekli artırmak için çok önemli adımlar atmıştır. Asgari ücrette yapılan artışlar sadece enflasyona karşı bir koruma kalkanı olmakla kalmamış, aynı zamanda vatandaşlarımızın satın alma gücünü artırarak, büyüyen ekonomimizin meyvelerini daha adil bir şekilde paylaşmamıza vesile olmuştur. Sürekli artan refahımız yine, aziz milletimize daha fazla istihdam, daha müreffeh çalışma koşulları ve yükselen bir ekonomi vizyonu olarak geri dönmektedir. Elde ettiğimiz güncel istihdam verilerimiz, emin adımlarla ilerlediğimiz bu istikrarlı seyrin en önemli göstergelerinden birisidir. Orta vadeli program hedefi ile uyumlu şekilde çalışma hayatını güçlendirmeye yönelik attığımız adımlarla ekim ayında istihdam sayımız 156 bin kişi artarak 32 milyon 970 bin kişiye ulaşmıştır. İstihdam oranımız ise 0,2 puanlık artışla yüzde 49,9’a ulaşarak tarihimizin en yüksek seviyesini görmüştür. İstikrarlı ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için gençlerimizin ve kadınların çalışma hayatında daha fazla rol üstlenmesi için politikalarımızı sürdürmeye, Türkiye Yüzyılı’nı yatırımı, istihdam, üretim ve ihracat hamleleriyle şekillendirmeye devam edeceğiz.
Türkiye, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde üretimiyle, ihracatıyla, küresel pazardaki iddiasıyla bölgesinde lider, dünyada söz sahibi bir ülke haline gelmiştir. Bu başarı işçilerimizin alın teri ve işverenlerimizin girişimci ruhuyla birlikte elde edilmiştir. İşçilerimiz, Türkiye’nin yükselen gücünün lokomotifi olurken, işverenlerimiz bu gücün yolunu açan ve istihdamı sağlayan aktörlerdir. Birlikte yan yana yürüyerek üretim çarklarını döndürerek ekonomimizin dinamiklerini güçlü tutarak bugünlere geldik. İşte bu nedenle bu toplantılar sadece bir ücret belirleme meselesi değil, emeğin ve sermayenin birlikte güçlendiği bir dengeyi kurma çabasıdır. Bizim vizyonumuzda alın teri kutsaldır. Sermaye ise kalkınmanın motor gücüdür. İkisini bir araya getirmek sadece ekonomik büyümeyi değil aynı zamanda toplumsal dayanışmayı ve refahı da beraberinde getirecektir. İşçinin emeğiyle işverenin yatırım gücünü aynı potada birleştiren bir düzen, Türkiye’nin kalkınma sürecinin de en güçlü hareket noktası olacaktır. Bildiğiniz gibi geleneksel anlayışta işçinin alın teri ile sermayenin bir mücadele ve çatışma içinde olduğu varsayılır. Ancak bu varsayım hem günümüz dünyasının gerçeklerini hem de ülkemizin kalkınma ideallerini hem de kadim medeniyetimizin emeğe bakışını yansıtmaktan uzaktır. Bizler alın teri ile sermayeyi karşı karşıya getiren bu çatışmacı anlayışı reddediyor, emeğin değer gördüğü, alın teri ile sermayenin birbirini tamamladığı bir sistemi inşa etmeyi hedefliyoruz. Çünkü Türkiye’nin büyük kalkınma hamlesini ancak ve ancak işçi ve işverenin el ele verdiği aynı hedef doğrultusunda yürüdüğü bir düzenle gerçekleştirebiliriz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği Türkiye Yüzyılı vizyonu, aynı zamanda sosyal adaletin, dayanışmanın ve birlikte büyüme iradesinin güçlü bir şekilde ortaya konduğu bir idealdir.
Bizler de bu vizyonda salt ekonomik büyümeyi hedefleyen kuru stratejilerle değil insanı, emeği, alın terini ve dayanışmayı merkeze alan bir anlayışla hareket ediyoruz. Bu anlayışımızın temelinde de milletimizin asırlardır sahip olduğu kadim değerler vardır. Bu amaçla Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde gelişen yerli ve milli uyanışı her alana entegre etmek için gayret gösteriyoruz. Çalışma hayatında da bireyi toplumdan koparmadan dayanışma içinde büyümeyi hedefleyen kendi kültürel kodlarımızdan beslenen yerli ve milli çalışma yaşamı modelini hayata geçirmeye gayret ediyoruz. Bu modelde çalışma hayatında bireysel çıkarları değil toplumsal faydayı esas alan kısa vadeli politikalardan ziyade çalışanlarımızın refahını artıran, bunu kalıcı hale getiren ve devamında toplumsal faydayı gözeten yaklaşımları benimsemek durumundayız. Bu modelimiz inşallah ekonomik büyümenin toplumsal dayanışmayla nasıl birleşebileceğini, toplumsal refahı öncelemenin kalkınmamız için nasıl bir ön şart olduğunu tüm dünyaya gösterecektir. İnsan her türlü yapının öznesi ve temelidir. Dolayısıyla işletmelerin de temelinde insan vardır. İşçilerimiz ve çalışanlarımız vardır. İnsana, yani çalışana yatırım yaptığımız takdirde geleceği inşa edebiliriz. Çalışanın, işçinin mutlu olduğu, geliştiği ve güçlendiği bir ortam işletmelerin de güçlenmesine katkı getirecektir. Bu süreç sadece işletmeleri değil aynı zamanda ekonomimizi, toplumumuzu ve devletimizi de güçlendirecek bir zincirleme etki yaratır. Şöyle ki, bir işletme güçlü bir çalışan grubuyla büyür. Bir toplum işsizlik sorununun yerini istihdam fırsatlarına bıraktığında kalkınır. Bir devlet vatandaşının emeğine saygı duyduğu ve bu emeği koruduğu zaman güçlenir. Bunun yanında birçok iktisadi teori işletmeleri büyütmek adına genellikle işçileri birer maliyet unsuru olarak görür. Bu teorilere göre devletin çoğu zaman piyasa süreçlerine müdahale etmek yerine sermaye birikimini kolaylaştıran bir düzenleyici olarak hareket etmesini öngörür. Biz bu öngörüyü tamamen reddediyoruz. Piyasanın toplumdan bağımsız bir yapıya dönüşmesi en büyük yanılgılardan birisidir. Bu nedenle devletin rolü yalnızca bir düzenleyici olmaktan çıkmalı, işçi işveren tüm vatandaşlarının emeğini, haklarını ve refahını koruyan bir mekanizma haline gelmelidir. Bizler çalışanları sadece üretim sürecinin bir parçası olarak görmüyoruz. Bu sürecin sahibi, öznesi ve dinamosu olarak görüyoruz. Türkiye yüzyılı vizyonunda her vatandaşımızın emeği değerlidir ve bu emek Türkiye’nin kalkınma hikayesinin asli unsurudur. Çalışanların emeğine saygı göstermenin ön şartı, insana yakışır işlerin, adil çalışmanın ve adil ücret politikasının geliştirilmesine bağlıdır. İşverenlerin en önemli sorumluluğu emeğin karşılığını adil bir şekilde vermektir. Yani bir çalışan ortaya koyduğu çaba ve kattığı değer ölçüsünde karşılık almalıdır. Adil ücret ile çalışanların motivasyonu artarken aynı zamanda yükselen verimlilik ve üretkenlik sayesinde işletmenin, sektörün ve nihayetinde de ülkemizin kazancı artar. Bizler insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesini yalnızca bir vecize olarak değil her kararımızın temel prensibi olarak kabul etmiş bir milletiz. Bu ilke emeğe saygıyı, çalışana hakkını zamanında ve adaletle teslim etmeyi gerektirmektedir. Hükümet olarak ülkemizin istihdam politikasını sadece sayısal başarılarla değil niteliksel kazanımlarla da güçlendirme iradesini ortaya koyuyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun toplantıları sonunda belirlenecek olan 2025 yılı asgari ücretin şimdiden aziz milletimize ve ülkemize hayırlar getirmesi temenni ediyor. Bu sürece katkı sunacak tüm komisyon üyelerimize de tekrar teşekkür ediyorum” dedi.
Gazeteabc/ Haber: Adiviye ElbaşBursa Baro Başkanlığı Başkanlık makamında 10 Aralık Dünya İnsan Hakları ile ilgili basın açıklaması düzenledi. Gerçekleşen açıklamada Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Kemal Özgür Yetkin: “İkinci Dünya Savaşı sonunda insanlığın aldığı ağır yaraları bir nebze olsun sarmak ve gelecekte benzer kanlı deneyimlerin yaşanmasını önlemek adına 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler bünyesinde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi imzalanmıştır. Dil , din , ırk , cinsiyet ve siyasi düşünce gözetilmeden tüm insanların salt insan olmak ile kazanacağı haklar İnsan Hakları kavramı ile ifade edilmiş , hak ve özgürlüklerin etkili bir güvenceye kavuşması amaçlanmıştır.
Aradan geçen 76 yıla rağmen bu yıl da Ülkemiz ve dünya açısından İnsan Hakları anlamında iyimser bir tablo yoktur. Geçtiğimiz yıl 1948 yılından bu yana uyguladığı işgal politikasını başka bir boyuta taşıyan İsrail, Filistin de doğrudan kadın , çocuk ve sivilleri de hedef alan soykırıma varan katliamlarını sürdürmüş ,yine Lübnan, İran ve Suriye’ye yönelik de saldırılar gerçekleştirmiştir. Emperyalist güçlerin desteklediği cihatçı terör grupları ise 13 yıl sonra Suriye’de hakimiyeti sağlamış , Ortadoğu’daki son laik Arap devleti de yıkılmıştır. İsrail ise fırsattan istifade Suriye’nin bir kısmını işgal etmiştir. Emperyalistlerin halkları birbirine düşman eden politikaları Dünya ve Ortadoğu halklarına kan , gözyaşı ve ölümden başka bir şey getirmemiştir. Gelinen noktada bölgede maalesef yeni çatışmalar ve savaşların yaşanacağı kuvvetle muhtemeldir.” dedi.
Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Kemal Özgür Yetkin konuşmasının devamında: “Ülkemizde Temel Hak ve Özgürlükler açısından durum da ne yazık ki iç açıcı değildir. Geçmiş yıllarda dikkat çektiğimiz karanlık tablo 2024 yılında da devam etmiştir. Demokratik , Laik , sosyal hukuk devletinin ilkeleri aşındırılırken , hukuk güvenliği adeta ortadan kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarının dahi tanınmadığı siyasallaşmış bir yargı pratiği ile karşı karşıya kaldığımız Bugün bağımsız ve tarafsız bir yargıdan söz etmek mümkün değildir. Yine ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı muhalif görüşler açısından kullanılamaz hale getirilmiştir. Yalnızca demokratik protesto hakkını kullandığı ve düşünce açıklamasında bulunduğu için bir çok yurttaş hakkında soruşturmalar açılmakta ,hukuka aykırı bir şekilde gözaltı ve tutuklama tedbirleri dahi uygulanmaktadır. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı , meclisin işlevsizleştirildiği siyasal ortamda , demokratik hukuk devletinin temeli olan seçme ve seçilme hakkına da kayyım uygulamaları ile ağır müdahalelerde bulunulmaktadır. 31 Mart Seçimlerinin ardından Esenyurt , Mardin , Batman , Halfeti , Tunceli ve Ovacık Belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine kayyım atanması, haklarında kesinleşmiş mahkumiyet bulunmayan bazı belediye başkanlarının tutuklanması halk iradesine darbe niteliğinde olup kabul edilmesi mümkün değildir.
Devletlerin , yurttaşlarının sağlık ve refahını sağlayacak uygun bir yaşam düzeyine sahip olmasını ve barınmasını sağlamak yükümlülüğü bulunmaktadır. Ülkemizde ise bugün yaşanan ekonomik kriz , yüksek enflasyon , fahiş fiyatlar nedeniyle yurttaşlarımız yaşamlarını idame ettirmek için gerekli en temel ihtiyaç olan beslenme ve barınma ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma getirilmişlerdir. Derin yoksulluk içindeki insanların eğitim, sağlık, barınma, beslenme, güvenlik, adalete erişim gibi en temel insan haklarının ihlal edilmesine neden olmuştur. Yine uygulamaya konulan Maarif modeli ve ÇEDES Projesi ile Laik ve bilimsel eğitim sistemi terkedilmiştir. İstanbul’da çok sayıda bebeğin, bir çete tarafından özel hastanelerin yoğun bakımında katledilmesinin de , hastaneleri ticarethane , hastaları müşteri haline getiren, sağlığı piyasa kurallarına teslim eden Sağlıkta Dönüşüm Programının vahim sonucu olduğunu çok acı bir şekilde ortaya koymuştur. Halkın eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti alması ,barınma hakkı ve bilimsel,parasız eğitim hakkı güvence altına alınmalıdır. Yine Ülkemiz , bu yıl da ,ölümlü iş kazalarında , Avrupa ve Dünyada üst sıralarda yer almıştır. Sendikasız , Güvencesiz , sağlıksız , iş güvencesinden yoksun koşullarda çalışan emekçiler düşük ücretlerle çalışmaya mahkum edilmişlerdir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için devlete en kapsamlı yükümlülükler yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı bir şekilde çıkılması ve 6284 sayılı yasanın tam ve etkin bir biçimde uygulanmaması nedeniyle yüzlerce kadının yaşam hakkı elinden alınmaktadır. Çocuklara yönelik istismar ve şiddet ile toplumsal şiddet ise maalesef giderek artmaktadır. Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu olarak , insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması için mücadele kararlığımızı kamuoyu ile paylaşıyor ,Tüm dünya insanları için Temel Hak ve Özgürlüklerinin egemen olduğu bir gelecek temenni ediyoruz.” şeklinde ifadeler kullandı.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek amacıyla ilk toplantısını gerçekleştirdi. Toplantı öncesinde açıklamalarda bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, bakanlık bahçesinde basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Toplantının hayırlı olması temennisinde bulunan Işıkhan, “Hem işçinin hem de işverenin lehine olabilecek maksimum faydayı sağlayacak şekilde bir ücreti belirlemeyi hedefliyoruz. Bu ücreti belirleyecek olan da Asgari Ücret Tespit Komisyonu’dur. Sonuç hayırlı olur inşallah. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın liderliğinde sosyal diyaloğa önem veriyoruz. Sosyal diyalog ile çalışma hayatında çözemeyeceğimiz bir sorunun olmadığını düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.